30 Mayıs 2013 Perşembe

Finller de bitsin de bi...

 
Hele bi bitireyim şu finalleri, tatil planım bu şekilde gerçekleştireceğim =) =)

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Kaju kimmiş?

" Merhaba, ben Kaju.
Sabahlara kadar koşarım, bütün gün uyuyurum. Ne zaman yemek yesem çok mutlu olurum. Tercihim meyve sebzelerden yana ama, buğday mısır tarzı şeyleri yanağıma doldurup sonra dolu dolu yanaklarla çarkımda koşmaya bayılırım. Ben çok akıllı bir hamsterim. Sahibimi kokusundan anlarım. Küçük de bir evim var, içini yumuşacık pamuklarla dekore ettim. Çok da anlatabileceğim bir şey yok, Yerim, koşarım uyuyurum. Hayatım bu işte =) " 



Hamsterim benim çok tatlı değil mi? Adı Kaju'ydu zaten. Açıkcası bu blogda da onun ismini kullanıyorum =) Umarım beni mazur görür benim ufak kajum =)

28 Mayıs 2013 Salı

Her işte bir hayrı vardır derler ya hani...

Bugünün iyi mi kötü mü olduğuna karar veremedim henüz, gerçi daha saat kaç, 13.30 muş, yani günün yarısını anca yaşamışım.
Dün neden bloga yazmadım diye merak eden varsa, bütün akşam Eğitim Piskolojisi çalışacağım diye yırttım kendimi. Ama öyle bir baskı oluşturdum ki kendi kendime üzerimde. "off yapamıyorum, uff anlamıyorum, puff bütün dönemin konularını neden sın güne bıraktım." diye diye stres yaptım. Aslında çok stres yapan ya da sınavları takan birisi değilimdir. Ama dün bir türlü toparlayamadım dikkatimi, üstelik en sevdiğim dersler zaten eğitim dersleridir. Yapamıyorum yaa diye diye uyudum. Bu Sabah kalktım erkenden. 10 da sınavım. 6 da kalkıp çalışıyım dedim. olmadı. Toparlayamıyorum şu dikkatimi derken "uff yeter ya nolacaksa olsun, olmadı bütünlemeler var!" dedim ve attım kendimi okul yoluna. Dua ede ede, " Allahım nolur bir şeyler yap, bildiğim yerlerden çıksın nolur Allahım zor olmasın Yarabbim yardımcım ol." diye yalvara yakara geldim okula. Sınıftaki arkadaşlarımla karşılaşıyorum. Çalıştın mı? diye dorduğum herkes çalışmadığını söylüyor. Allah Allah, ya çok çalıştılar söylemiyorlar, ya da herkes benim gibi dikkat sorunu yaşadı diye düşünürken bir de ne duyayım. Eğitim sınavı yokmuş. Nasıl ya, em küm derken aaa bi bakmışım sınıfa giren de eğitimci değil, Başka bir hoca. Eh toparlan toparlanabilirsen. Lokantaya gidip tiramisu yemeyi beklerken önüme acılı adana servis etmişler gibi hissettim. Benim için iyi mi oldu kötü mü oldu bilemiyorum. Eğitim sınavına hazır değildim, aslında bugün olduğum sınav da zaten çalışılacak bir ders değildi. Benim açımdan çok da kötü olmadı. Dualarımın kabul olduğunu düşünüyorum =)

Aklım beş karış havada sanırım. Vizelerde de yapmıştım aynı hatayı, ne zaman bu hatayı yapsam çok iyi puanlar alıyorum. Ben kendimi çok şanslı buluyorum ya, her talihsizlikten bir talih çıkıyor çok şükür =) Nazar değmesin bana Maşallah Maşallah :) :) 

26 Mayıs 2013 Pazar

Ne İzledim? - The Suicide Tourist

                                 

Geçenlerde İngilizce kursunda nereden geldi konu oraya bilmiyorum, ama Assisted Suicide diye bir şeyin varlığını öğrendim. Neymiş ne değilmiş derken John Zaritsky'nin yönetmenliğini yaptığı bir belgese denk geldim. "The Suicide Tourist" .
IMDb 6,8 lik bir oylama vermiş. Bana göre en az 8, film eleştirmeni falan değilim ama, insana çok farklı bir bakış açısı kazandırıyor.

Assisted Suicide'a gelince, Destekli İntihar diye çevirirdm herhalde Türkçeye. Ölmek isteyen kişiler, doktor veya professör yardımıyla İntihar ediyor. Böyle dediğimde biraz garip kaçıyor kulağa. Dinimize de Kültürümüze de aykırı. Ama dünya'da ağrılı hastalıklara sahip insanlar bu tarz "İnsanca" (onların değimiyle life with dignity, die with dignity- İnsanca yaşa,İnsanca öl) ve ağrısız bir şekilde hayatlarına son vermek için dünyanın bir tarafından isviçre,lüksemburg belçika gibi ülkelere uçup hayatlarına son veriyorlar.

Böyle anlatınca nasıl buldunuz bilmiyorum ama, film beni çok etkiledi. Neden mi? Sanırım gerçek bir hayatı ve gerçek bir ölümü anlatması...
Korkmayın kötü sahne hiç yok, vahşi sahne yok hiç. Sadece bir adamın uçup gitmesi ve hayatın kendisini izleyeceksiniz...



                                    

24 Mayıs 2013 Cuma

Küçük Mutluluklar

Merhaba arkadaşlar :)
Sadece çok hoşuma giden bir olayı paylaşmak istiyorum sizinle. Acemi bir blogcu olduğumu zaten fark etmişsinizdir.
Sonra bir çekiliş gördüm ve öylesine bir katılayım dedim. Çekilişinie katıldığım blog sahibi o kadar iyi birisi ki, fark etmiş "izleyici gadget"imin olmadığını. Tarif etti nasıl da yapılacağını, çok sevindim açıkcası. Bu yüzden ayrıca bir teşekkür etmek istedim Sevgili Dikiş ve Tasarım Bloguna. Teşekkürler =)

23 Mayıs 2013 Perşembe

Kayıp Çoraplar.

Makineye çamaşırlarınızı atarsınız, yıkanınca da serersiniz onları, önce büyükler, sonra da iç çamaşırlar ve çoraplar serilir. Bi bakarsınız en sevdiğiniz pembe puantiyeli çorabınızın teki kayıp. Eşi kaybolmuş.

Hayat da böyle aslında, bazılarımız Koca bir dünya olan Çamaşır makinesinde eşini,tekini sevdiklerini kaybederken, bazılarımız da yıkanır ve pırıl pırıl eşiyle katlandıktan sonra çekmeceye konur, bir dahaki maceralara hazırlanmak üzere o çift çorap, çorap çekmecesinde huzur içinde yaşar. Hatta bazen o kadar şanslıdır ki bu çift çorap, çekmecenin en köşesinde durur beklerler ve orada unutularak ömür boyu beraber ve güvende kalırlar. Ama tüm çoraplar bu kadar şanslı değil işte. Kimilerinin eşi delinir, kimilerini   evin köpeği kemirir, kimileri de sürekli spor ayakkabılarının içinde durmaktan o kadar kötü kokar ki, sonu çöpe gider.

Çorap Fetişi gibi hissettim bir an kendimi.
Aslında bu çoraplara bu kadar takıntılı değildim, ta ki bir gün odamı süpürdüğümde yanlışlıkla yatağımın altındaki pembe puantiyeli çorabımı da elektrikli süpürgesinin borusunun içine çekinceye kadar. O gün kurtarmadım tekini çorabımın. Hala da kurtarmadım. Muhtemelen asla da kurtarmayacağım. Ama tekini de atmıyorum işte. Bi ara onu da süpürgeyle süpürüvereyim kavuşsunlar dedim, ama gönlüm ona da el vermedi.

Ne olacak bilmiyorum bu eşi olmayan çorapların hali. Her şey bizim elimizde, benim elimde aslında. Ya süpürgeyi açıp çorabı alıcam, ya da diğer çorabı da süpürücem ki kavuşsunlar.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Harika iki Çekiliş Daha

Bu cumartesi finallerim başlıyor, ama bu blog olayını yeni keşfettiğim için bayağı bir sadı beni. Aslında Bloguma eklemem gereken bir sürü yazı ve resim var, ama ne zaman başka arkadaşlarının blogunu karıştırsam bir çekilişe denk geliyorum, Eh katılmamak da olmaz diyerek İki Blog çekilişi daha paylaşıyorum :)



Hediyelere bakarmısınız?
   1- Elmasse fuşya çanta.
   2-Royal fincan seti
   3-Mor kadife tayt

Özellikle Çantaya bayıldım :)
Bana Şans dileyin, Siz de katılın, Size de bol şanslar :) 
Çekiliş Sayfası için Buraya Tılayın = Beni Tıkla ( Dikiş ve Tasarım Aşkı) 

Diğer bir çekiliş ise burada: 
bakalım neler varmış:
1-The Balm Nude Tude Palet
2- The Balm Shelter Renkli Nenmlendirici-Medium
3- The Balm Tıme Balm Primer
4- Real Techniques Blush Brush
5- Rimmel London Stay Matte Pudra-05 rengi
6- Maybelline Falsies Mascara-Black
7- Maybelline Color Tattoo Pink Gold


Katılmamak elde mi? Ayrıca ben rimel hastasıyım ve Maybellinin Rimellerine zaten bayılıyorum.
Siz de katılmak isterseniz, buradan tık tık =)

Umarım Bir gün bana da bu blogda çekiliş yapmak nasip olur :) 

Garip Fİncan

Nasıl yapıyorum acaba? Bu kadar nasıl sakar olabiliyorum. Mutfaktan Odama geçerken durup dururken o fincanın içindeki kahve nasıl olur da yerlere dökülür? Anlayamıyorum. Yer çekimi yasası bende işlemiyor galiba. Ya da bardağıma işlemiyor diyelm. Ne zaman o fincana içecek bir şeyler koysam. durup dururken içindeki tüm sıvı yerlere dökülüyor. Nasıl oluyor nasıl yapıyor anlamıyorum. Doğastü gücü var bu fincanın.


Beni Şaşırtan bir diğer şey ise bir türlü anlaşamadığım şu İş Bankası. Neden giremiyorum internet şubesine neden? Bu gidişle tüm mal varlığımı iş Bankasından çekip isviçre bankalarına yatıracağım galiba. Olmuyor Böyle.